29 Ocak 2013 Salı


DESTEK…


Biyopsi sonrası tanı için gittiğimizde Prof. Dr. Bahadır Güllüoğlu kağıda çok güzel bir meme resmi çizdi. Kanserin aşamaları,  tedavi yöntemleri hakkında halkın anlayacağı netlikte ve yeterlilikte bilgi aktardı. Konuşmasının devamında benim kanser teşhisi konmuş kitlemin göğsümün neresinde olduğu, nasıl müdahale edileceği, nelerle karşılaşılabileceğini anlattı. Öyle kendinden emin, sakin ve kibar bir anlatım tarzı var ki dinlediğinizde ayrı bir güven duyuyorsunuz.  ‘Tamam’  diyorsunuz. ‘Doğru yerdeyim ve bu doktor konuya hakim.’

Ameliyatın yapılacağı hastanenin Marmara Araştırma Hastanesi olmasını ben tercih ettim. Asistanımın teyzesi bu hastanede çalışıyordu ve başlangıçta tanımadığım teyze hem Bahadır Bey’in hastası olmuştu hem de Bahadır Bey’i öneren kişiydi. Bahadır Bey ameliyatı yapacak doktor hakkında karar ve bilgi içeren önemli detayları anlattı. Bu kısımları sonraki yazılarımda detaylı olarak paylaşacağım sizlerle.

 Şunu bilmenizi isterim ki Prof. Dr. Bahadır Bey ve Uzman Dr. Ümit Bey ne dediler ise birebir uydum; gerek tıbbi önerilerine gerekse yaşamsal önerilerine. 47 yıllık hayatımda hiçbir taviz vermeden, sorgulamadan bire bir dinlediğim,  sözlerini uyguladığım 5 kişiden ikisiydi doktorlarım.  

 Hayatıma altın dokunuşlarda bulunmuş olan doktorlarıma müthiş güven duyuyorum. Altın dokunuşta bulunmuş diğer iki insandan bahsetmek istiyorum sizlere.

Yapı olarak irdelemeden, kontrol etmeden, kayıtsız şartsız yaklaşmam ne olaylara ne kişilere. Hatta söz konusu dinlemek ve uygulamak ise mantık süzgecinden geçirmeden, araştırmadan, sezgilerimle ve bilgimle tartmadan hayata geçirmem.  Çok zor güvenirim. Her söyleneni olduğu gibi kabul etmeyen tarzımdan dolayı sözünü birebir dinleyip;  uyguladığım insanlar çok az hayatımda.  Hem beynimin hem yüreğimin hem de sezgilerimin bu insanları onaylamış ve kendimce oluşturduğum güvenlik sınavından geçmiş olmaları gerekir. Herhangi bir sebeple dahi bir kere yalan söylemiş insanın bu sınavdan geçme şansı yok dersem ne kadar zor bir sınav olduğu daha net anlaşılır umarım.  

2008 yılında stresli iş hayatı, boşanmaya razı edemediğim eş ve yaşadığım tüm sıkıntıları sezdirmemek için çaba sarf ettiğim kızım üçgeninde debelenirken; sinirlerim iyice yıpranmıştı.  Reiki çalışmaları yapan ablamdan İstanbul’daki eğitmenin telefon bilgilerini istedim. Kişisel Gelişim Eğitmenim Ayça Tan Ulusoy ile bu vesileyle tanıştım. Kocaman bir altın dokunuş oldu benim için. Ankara’daki eğitmenim  Gündüz Saka’yı tanımak ise ayrı bir altın dokunuştu. Zaman içinde enerji çalışmalarının yanı sıra Ritim Terapi grubuna da katıldım. Kitaplarını irdeleyerek okudum. Her ne şartta olursa olsun objektif ve hakkaniyetli tarzından dolayı zaman içinde müthiş güven köprüsü oluştu aramızda. Sadece bilen değil; aynı zamanda bildiğini hayata geçiren bilge insanlar oldukları için onları tanımanın benim için bambaşka bir şans olduğuna inanırım.

Kanser ile tanıştığım süreçte eğitmenlerimden ve eğitim grubundaki dostlarımdan çok büyük destek gördüm. Sürecin başından sonuna yanımdaydılar. Tanıyı öğrenmek için kız istemeye gider gibi iki araba gittik. Hastanede, doktoru beklerken, doktorun yanında, çıktığımızda, sonuçları beklerken, sonuçlar geldiğinde, ameliyatta, öncesinde ve sonrasında… Tüm aşamalarda…  Hepsine gönülden saygı ve sevgi duyuyorum. Hepsi yüreğimde.  

Ameliyat sonrası sonuçlar temiz çıkana kadar anneme, babama, kardeşlerime ve tüm sülaleme kitle bulduğumu, biyopsi ve ameliyat olduğumu haber vermedim. Çevremde sadece pozitif sonuca odaklanmış, bir avuç kocaman yürekli insanlar vardı. Moralimi yükselten, bana hasta muamelesi yapmayan, ah ah vah vah demeyen, elindeki ve çevresindeki kaynaklarla destek olan ama panik olmayan kocaman yürekli gerçek dostlar.

Tüm enerjimizi sürecin kolay ve olumlu geçmesine yöneltmiştik. Yaptığım çalışmalardan bazılarını sizinle paylaşacağım;

1.       Meditasyon

2.       Olumlama Cümleleri

3.       Bilinçaltı etkenler

4.       Dipte kalan öfke ve kızgınlığın dışa aktarılması

Moral kanserin şifası ise ben tüm moral olacak kaynaklara sahiptim ama sanmayın ki lay lay lom geçirdim süreci. Gerek duygusal iniş çıkışlarım gerekse dünyevi sıkıntılarım oldu. Havada uçan kuş tüyü görsem ağladığım zamanlar oldu. Ankara’ da yapacağım konuşmamı hazırlarken ağlamaktan nasıl yazdığımı bilmiyorum. Yazıyı kontrol etmek için her okuduğumda ağladım.  Tüm süreç bittikten sonra dahi süreçle ilgili konuşma yaparken veya yazı yazarken gözyaşlarımı tutamıyorum.

 Hiç kolay değil. Kimse size kolay olduğunu da söylemiyor. Her zaman bir çıkış yolu var. Her zaman alternatif  yollar var. Her yaraya özgü merhem var. Her derdin  çaresi var. Siz bir şeyi yanlış yapmadınız. Ya da sistem sizi cezalandırmıyor. Bu sadece size verilmiş bir hastalık değil ve sadece siz sıkıntı çekmiyorsunuz. Sizin şahsınıza yönelik bir durum değil. Hatta avantaja çevirebilirseniz size verilmiş kocaman bir hediye paketi. (Bu pakette neler olduğunu ilerleyen zamanda sizlerle paylaşacağım. )

Zaten hayatta yaşadığımız sıkıntıların tek bir nedeni yok değil mi? Öyleyse çözüm de tek olamaz. Sadece görmeyi bilmek, yüreğimizi kocaman açarak Tanrı’ yı hissetmek ve şükretmek gerek…

Yüreğinizde her zaman Tanrı sevgisi ile tevekkülle yaşayın. Kararlı olun. Ben kanser olduğumu öğrendiğimde   ‘ bu hastalığı yendiğimde herkes kanser olmak isteyecek’ dedim. (Bu size abuk bir laf gibi gelebilir. Detaylandırmamı isterseniz lütfen yorum kısmına talebinizi yazın ki size kendimi daha iyi ifade edebileyim.)

Sizi öldürmeyen sıkıntı güçlendirir; yeter ki siz sağlıkla yaşamaya karar verin….  

Sevgilerimle…

18 Ocak 2013 Cuma

GENEL BAKIŞ...


Günlük yaşam koşuşturmacası içindeyken ileriye dönük birçok plan program yaparız. Öteleriz de öteleriz. Sonra hiç ummadığımız bir anda tüm hayatımızın gidişatını etkileyecek bir an yaşarız. Bu an   tüm hayatımızı sorgulamak durumunda bırakır bizi. İyisiyle kötüsüyle neler yaşadığımızı, doğrusu ile yanlışı ile tüm hayatımızı   irdelettirir bize. Ne kadar süreceğinin garantisi olmayan ömrümüzün,   ilerleyen yılları için yaptığımız planları   düşünür;  ötelediklerimiz için pişman oluruz. Neye güvenerek seneler sonrasına  plan yaptığımıza hayret ederiz. 


Kanser olduğunuzu öğrendiğinizde  herşey sanki renk ve şekil değiştirir. Kanser eşittir ölüm olarak yapılan gizli kodlamadan dolayı mı yoksa kansere yenilenleri sık sık duyduğumuz halde yenenlerin başarı hikayelerini  duymadığımızdan dolayı mı bilmem ama bildiğim hatta emin olduğum bir konu var ki kanseri yenen birçok kişinin  de en az yenilenler kadar konuşulması gerektiği.   


Sanatçıların meme kanseri olduğu halde diziye devam etmesi ve ünlü oldukları için meme kanserinin basında daha fazla yer alması; halkın bilinçlenmesinde ve bu durumu daha soğukkanlı karşılamasında önemli bir etken bence. Kemonun yan etkisi olarak saç dökülmesi yaşamış olan kadınların  özgüvenle toplum içinde dolaşması, peruk,  eşarp veya bereye ihtiyaç duymaması da süreci doğal kılmakta bence. Toplum içinde saçı kazınmış olarak gezen kadın, diğer hemcinslerine konuyu hatırlatmaktadır. Aynı süreci yaşayan kadın için ise saçsız yaşayacağı birkaç aylık süreci daha doğal ve güçlü karşılaması için örnektir. Başka bir açıdan da kansere karşı önlem alınması gereğini ve rutin kontrollere önem verilmesini hatırlatır.  Kadınların büyük bir korku veya travma ile yaşayabileceği saç dökülme  sürecinin yumuşatılması, daha doğal kılınması önemli. Kadını kadın yapan, kadını güzel kılan unsurun sadece saç olmadığının bir şekilde ifade edilmesi kayda değerdir.


Önemli olan bir hayatı yaşarken  olumsuz süreçleri ne kadar avantaja çevirebiliyoruz. Kemoterapide saçlar dökülüyor ama diğer tüm tüyleriniz de dökülüyor. Bu da tüm bu süreçte ağda yaptırmanız gerekmediği gerçeğidir.  Aybaşı da olmuyorsunuz. Senelerce ağda yaptırmak durumunda kalıyoruz.  Belli  bir yaştan itibaren her ay muayyen günler yaşıyoruz.  Kemoterapim bahar ve yaz aylarına denk geldiği için kendime çeşit çeşit elbise diktirdim. Yüzümü yıkarken;  saçlarımı kazıttığım için kafamı da sabunladım. Her gün elbise giydim. Açık renk kıyafet giyerken tarih hesaplamadım.  Bu durum başlangıçta kemoterapi sürecine direnç gösterdiğim gerçeğini yalanlamıyor ama hayatımın ipini travmalarıma kaptırmadığımı gösteriyor.  Kemoterapi sürecinde güneşte kalmak yasaktı ama benim denize girmemi engellemedi.  Sabahın erken saatinde ve akşam güneş batışına doğru yani güneşin en zayıf olduğu saatlerde  beni güneş ışığından koruyan kocaman kıvrımlı şapkam ile denize girip; çıktım.  Günlük yaşamıma devam ediyor olmamın  verdiği zevk, denize girmenin verdiği rahatlık ve çevremdeki insanların bana bu imkanı yaşatmak için çaba sarfetmesi benim hayata tutunan ellerimi sadece güçlü kıldı. Her kemo seansında yaklaşık bir hafta evden çıkamadım ama bu benim kendime dönmem, nefes almam  ve hayatım hakkında ciddi kararlar almam için yaşadığım kazanılmış bir zaman oldu.  Kanser olduğumda fark ettim ki birbuçuk senedir izin kullanmamışım. Hem de müthiş bir yoğunlukta çalıştığım halde.


Dört ayda bir devam eden kontrol sürecimle  beraber sağlıklı yaşam düzenimi kalıcı yapmak için de hayatımı organize ediyorum.  Artık üzücü, sıkıcı, stresli ve yorucu yaşam tarzından mümkün olduğunca uzak duruyorum. Yaşam coşkusu veren, hayata motive eden kişilerle daha çok vakit geçirip; aynı etkiyi yaratan aktivitelerde yer almaya devam ediyorum. Yaşamı daha çok seviyorum. Hayır kelimesini daha rahat kullanıyorum ve sağlığıma zararı dokunacak hiçbir konuda insanlara taviz vermiyorum.


Siz yeter ki sağlıkla ve coşkuyla yaşamaya karar verin.  Kendinizi sayın, sevin. Sorun kendinize ‘ bunun için ne yapabilirim ? ‘  diye.  ‘Nasıl yapacağım ki’ demeyin. ‘Benim şartlarım şu, bu…’ demeyin. ’ Nasıl yaparım ‘  diye sorun. Emin olun her sorunun bir cevabı yok. Birkaç cevabı var. Biz düşüncelerimiz ile sınırlamaz isek cevaplar ve çözümler bir bir geliyor. Sevgiyle kalın…

16 Ocak 2013 Çarşamba

Kemoterapi

   Artık herkes kemoterapi kelimesine aşina olmuş durumda. Kimileri artık çok kolaymış gibi küçümsüyor, kimileri de asla başa çıkamayacakmış gibi korkuyor. Bu bir süreç ve meme kanseri sonrasında yaşanması gerekiyor. En iyisi kabullenmek ve en konforlu şekilde geçirmenin yollarını aramak.
   Meme kanseri olduğumu öğrendiğimde ben de ilk olarak interneti açıp bu konuda yazılanları okumaya başladım. Hemşire olmama ve yazıları belirli bir süzgeçten geçirmeme rağmen kafam karıştı ve ürktüm. Tüm bu terimlerle ilk kez karşılaşan kişilerin neler hissettiğini hayal bile edemiyorum. Bu yüzden hemen gereksiz bilgileri araştırmaktan vazgeçtim.
Yüzdelerle verilen sağkalım gibi oranları aklımdan çıkardım.
Benim kanserim bana özel.
Onun oluşmasına ben izin verdim yine ben yokedebilirim..
   Kemoterapi ilaçlarının her birinin farklı etki ve yan etkileri var. Bu konuda bilgi ve desteği medikal onkolog ve kemoterapi uygulama hemşiresinden almak en doğrusu. Ben Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde ameliyatımı oldum ve kemoterapimi aldım. Halen 21 gün arayla kanserin tekrarlamasını önlemede  kullanılan bir ilaç almak için kemoterapi ünitesine gidiyorum. Tüm bu süreçte kemoterapi hemşireleri tarafından desteklendim. İlaçları uygulamanın yanı sıra olası yan etkileri ve nasıl başedebileceğimi de anlattılar.
   Beni en çok ağız içinde çıkan yaralar rahatsız etti. Hemen kendime çocuklar için üretilen diş fırçası ve diş macunlarından aldım. Fırçalamanın mümkün olmadığı zamanlarda da gargara yapmak için karbonat ve tuz ile hazırlanan solusyonu (Kaynamış soğutulmuş 1 bardak suya 1tatlı kaşığı karbonat ve 1 çay kaşığı tuz ekleyip karıştırarak hazırlanıyor) ve içinde ağrı kesici etkisi olan doktorumun tavsiye ettiği  gargarayı kullandım.
   Kemoterapi kürleri sırasında misafir kabul etmedim,en yakınım bile olsa sarılıp öpüşmedim. İstirahat etmeye dikkat ettim. Bu durumdan alınan arkadaş veya aile üyeleri olabilir.Onlara bu süreçte kendinizi korumanız gerektiğini anlatın. Eğer hala alınganlık ediyorlarsa bırakın öyle kalsınlar. Önemli olan sizin bu süreçte enfeksiyonlardan mümkün olduğunca uzak kalmanızdır. Pişman olmak istemiyorsanız kimsenin alınganlığı yüzünden kendinizi riske atmayın.
  Kemoterapi hasta yakını, arkadaşı, komşu ve akrabalarından da kemoterapi alan kişiyle görüşmek, sarılmak ,öpüşmek konularında ısrarcı olmamalarını rica ediyorum....


                                                                                    Sevgi ve sağlıkla kalın.....

12 Ocak 2013 Cumartesi

Ameliyat

    Ameliyat benim için korkulan bir işlem değildi. Tam tersine biran önce ameliyat olup bu kitleden kurtulmak istedim. Uzun yıllardır beraber çalıştığım için kendimi büyük bir huzur ve güven ile Marmara Üniversitesi Hastanesi genel cerrahi,anestezi ve hemşire ekiplerine teslim ettim. Her biri ayrı özveriyle çalışan bu ekiplerin tüm üyelerine minnettarım.
    Ameliyat öncesi küçük bazı hazırlıklar yapmak gerekiyor. Diyabet, hipertansiyon gibi ek hastalıklarınız varsa önce bunlar kontrol altına alınmalı. Yaşadığınız stres bu sorunları artırıcı etki yapabilir. Bu nedenle stresinizi kontrol altına almak için çalışmalısınız. Faydalanabileceğiniz stresle başetme yöntemleri var. Ben bunlardan nefes egzersizlerini ve transformal nefes terapisi seanslarını tercih ettim. Çok faydasını gördüğüm bu teknikten size başka bir yazıda bahsedeceğim.
    Ameliyat sonrası kolunuzu bir süre kullanamayacağınız için yardım edecek kişilerin varlığı önemli.
    Bir çanta içerisinde diş fırçası ve macunu,terlik,tarak,uzunsa saçları toplamak için toka,iç çamaşırı ,çorap ve gecelik (alt üst pijama ve önden tümüyle düğmeli olanlarla daha rahat edersiniz.) varsa kullandığınız ilaçları hastaneye götürmeniz yeterli olacaktır. Yapılmış tetkikleri içeren hasta dosyanızı sakın unutmayın.
    Ameliyat öncesi ve sonrasında doktorun belirleyeceği sürelerde aç ve susuz kalmanız gerekecek.
    Sigara içmeyin,alkol almayın.
    Taburcu olduktan sonra evde istirahat etmeye çalışın. Çok basit gelse de size önerilen kol egzersizlerinizi ihmal etmeyin.
    Sizi neşelendiren ve mutlu hissettiren şeyleri yapın.
    Moralinizi yüksek tutmak tedavinizde itici güç sağlar...
                                                                                           Sevgi ve sağlıkla kalın.....

10 Ocak 2013 Perşembe

Merhaba...


Merhaba,

Bundan sonra sizlerle burada beraber olacağız. 47 yaşındayım. Yaklaşık 28 senelik iş hayatım boyunca özel sektörde çalıştım. Oldukça yoğun iş hayatım oldu. Çocuğumu iyi yetiştirmek için senelerce yalnız başıma mücadele ettim. Birlikte yaşadığım 21 yaşındaki kızım okulunu bitirmiş ve iş hayatına başlamıştı. Tam artık kendime vakit ayırabileceğim ve kendim için yaşayacağım bir döneme girmiştim ki Meme CA hastası olduğumu öğrendim. Sizlerle bu süreçte hissettiklerimi, beni bu sürece taşıyan etkenleri ve sonrasını paylaşacağım. Hiç beklenmedik bir anda kapımı çalan bu hastalığın bana neler öğrettiğini, yaşamıma neler kattığını aktaracağım sizlere.

Öncelikle bu süreçte bana destek olan Kişisel Gelişim Eğitmenlerime, tüm dostlarıma, kızıma, asistanıma, Prf. Dr. Bahadır Güllüoğlu 'na ve Uzm. Dr. M.Ümit Uğurlu ' ya sevgi, saygı ve teşekkürlerimi sunarım.

Aslında geri dönüp baktığımda çok kısa bir sürede biyopsi, teşhis, ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi süreçlerini aştığımı görüyorum. Hayattan hiç kopmadan, çalışmaya devam ederek, kendime süreci kolay kılarak nasıl yaşadığımı, duygusal iniş çıkışlarımı süspanse eden yoğun sevgiyi ve enerjiyi paylaşacağım sizlerle. Size vereceğim ilk sır sakın KORKMAYIN...

9 Ocak 2013 Çarşamba

Teşhis

     Sıkça duymaya başladığımız kendi kendine meme muayenesini uygulayan kaç kadın var acaba? Pek çok kadının bu muayenenin adını duyduğunu ama nasıl yapacağını bilemediğini düşünüyorum.
     Önce aynanın karşısına geçip kendimize sağlığımız için bakmalıyız.. Sadece saçımıza ve makyajımıza değil göğüslerimize de...  
   Normal olanı bilmeden değişikliği ve anormalliği göremeyiz.
   Önemli olan farkı farkedebilmek
   Görünüşte fark var mı? Dokununca fark var mı?
   Şüphede kaldıysanız çözüm basit :  Hemen bir genel cerraha giderek muayene olabilirsiniz. Hatta yaşadığınız semtte belediyelere ait kadın sağlığı merkezleri varsa oralardan da faydalanabilirsiniz.
     Doktorunuz zaten gereken muayene ve tetkikleri yaptıracaktır. Sonuçta hala şüphe varsa meme biyopsisi yapılması istenebilir. 
    Biyopsinin ve patoloji incelemesinin işinin uzmanı kişilerce yapılması önemli. Bana meme biyopsisi Marmara Üniversitesi  Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyoloji Bölümünde yapıldı. Biyopsimi gerçekleştiren Prof .Dr. Erkin Arıbal ve  materyali değerlendiren Prof Dr. Handan Kaya ve yönettikleri ekipler en doğru sonuca ulaşmak için son derece titiz çalışan insanlar. Tutumları ve yardımları için de kendilerine minnettarım.
     Biyopsi sonucuna göre tedavi gerekip gerekmediği veya tedavinin şekli belli olacaktır. Bilmek her zaman güç ve kontrol altında tutma fırsatı verir. En kötüsü ihmal yada korkup doktora  gitmemek.Utanmanın,korkmanın kimseye faydası yok. 
   Kendinize aynada bakın.
   Dokunun ve normal olanı anlayın.
   Normal dışı şüphelendiğiniz herhangi bir durumda hemen doktor kontrolüne gidin.
   Kendinizi sevin, kendinize değer verin ve özen gösterin.

                                                                                        Sevgi ve sağlıkla kalın...

7 Ocak 2013 Pazartesi

Saçlar

   
          İnsan kanser olduğunu öğrenince ilk neden endişe duyar. Ölmekten? Acı çekmekten? Hayatının altüst olmasından? 
             Ya saçlar...
         Bir kadının en önemli parçasıdır saçlar. Onları uzatırız, sıkılır kestiririz. Siyaha ya da sarıya boyatırız. Kıvırır ya da düzleştiririz. Her saç modeliyle yeni bir kişi oluruz. Her saç rengini değiştirdiğimizde biz de bir parça değişiriz ve her şeye yeniden başlayabiliriz. Kemoterapiyle beraber saçlarımız elimizden kayar gider. Ben son ana kadar bekledim kestirmek için. İkinci kemoterapi küründen önce bir sabah elimi saçlarımda gezdirdiğimde her zamankinden fazla bir tutam saç kaldı. Tamam dedim işte vakit geldi. Soluğu kuaförde aldım.
        Meme kanserinde kullanılan kemoterapilerde maalesef saçlar dökülüyor. Kestirmek en iyi çözüm. Ne zaman kestireceğinize kendiniz karar verin. İster kemoterapiye başlamadan önce isterseniz de benim gibi fazlaca dökülmeye başladığında. Kestirdikten sonrası için başka zaman konuşuruz.
       İşin iyi tarafı kemoterapiniz bittikten sonra saçlarınız daha gür çıkıyor. Güzel saçlarınıza yeniden kavuşacaksınız. Biraz sabır...
                                                                                          

Sağlık ve sevgiyle kalın

3 Ocak 2013 Perşembe

Merhaba




Merhaba
    Hem sağlık çalışanı, hem hasta yakını, hem de meme kanserini yaşamış birisi olarak SENATURK bünyesindeki bu blogda sizlerle olduğum için heyecanlı ve mutluyum. Aslında blogda yazma fikri uzun yıllar Marmara Üniversitesi Hastanesi'nde birarada çalışma imkanı bulduğum Prof. Dr. Bahadır Güllüoğlu'ndan geldi. Benim deneyimlerimi ve yaşadıklarımı paylaşmamı her zamanki gibi hastalarına daha fazla yardım edebilmenin yollarından birisi olarak görüyordu. Aynı fikirdeyim ve paylaşmak için buradayım.  
   Benim tedavi sürecim sonuna yaklaştı. Geçen zaman zarfında bana destek olan, sıkıntılarımı paylaşan ve ben iyileştikçe keyiflenen ailem, dostlarım ve çalışma arkadaşlarıma sevgiyle teşekkür ediyorum.
Verdiğiniz destek ve sevginin önemi büyük. Şimdi sıra bende.
   Meme kanseri sürecini yaşayan tüm hastalara acil şifalar diliyorum ve her zaman sevgiyle yanınızdayım diyorum.
                                                                                       Sevgi ve sağlıkla kalın...
                                                                                           


1 Ocak 2013 Salı

Hoşgeldin 2013




                                             HOŞGELDİN 2013
       SAĞLIK HUZUR VE MUTLULUK DOLU 
                   BİR YIL DİLİYORUM